El Atmanın Önlenmesi

El Atmanın Önlenmesi

Uygulamada sıkça karşılaşılan ve tarafımıza sıkça sorulan konulardan birisi de elatmanın önlenmesi meselesidir. Biz de bu yazımızda bu konuya değineceğiz.

Mülkiyet hakkı, sahibine bir kısım yetkiler sağlar. Bu yetkiler öğretide olumlu (aktif) yetkiler ve olumsuz yetkiler olarak ikiye ayrılarak ele alınmıştır.

Olumlu yetkiler mülkiyetin içeriğine dahil bulunan kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerini ifade eder:

Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” (TMK; m. 683/1)

Olumsuz yetkiler ise mülkiyeti koruyu yetkiler olarak ifade edilebilir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” (TMK; m. 683/2)

Öyle ise mülkiyet hakkının ayrılmaz bir parçası olan, mülkiyetten ayrı olarak devredilmeleri imkanı bulunmayan iki dava türü vardır ki, bunlar mülkiyet hakkının sağladığı olumsuz yetkiler arasında kabul edilirler. Bunlar istihkak davası ve elatmanın önlenmesi davasıdır.

İstihkak davasını bir başka yazıda incelemiş bulunuyoruz.

Bu yazının konusu mülkiyet hakkının olumsuz içeriğine dahil ikinci dava türü olan elatmanın önlenmesi davasıdır.

Bu konudaki açıklamalara girişmeden önce şu hususun da açıklığa kavuşturulması gerekir: Mülkiyeti koruyucu olan davalar sırf bu iki davadan ibaret değildir. Malik –çoğu durumda- aynı zamanda zilyet de olacağından zilyetliği koruyucu davalardan istifade edebilir, ayrıca sözleşme ilişkisi içerisinde olduğu durumlarda akdi sorumluluk hükümlerinden istifade etmesi de mümkündür. Ayrıca ceza hukukunun mülkiyeti koruyucu düzenlemelerinden de yararlanacaktır. Ancak bu yazımızın konusu sırf mülkiyet hakkından doğan davalardan elatmanın önlenmesi davasıdır.

 Elatmanın önlenmesi davası nedir?(Müdahalenin meni davası)

           

            Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz üzere elatmanın önlenmesi davası sırf mülkiyet hakkından doğan iki temel dava türünden birisidir.

            “Bu dava malikin zilyetliğine ve bu suretle mülkiyet hakkına vaki ve devam eden bir saldırının önlenmesini sağlar.” (Kemal OĞUZMAN - Özer SELİÇİ - Saibe OKTAY ÖZDEMİR; Eşya Hukuku, 2009, s. 238)

            Nitekim Yargıtay da bir kararında elatmanın önlenmesi davası için şu açıklamalara yer vermektedir:

Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız elatmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 09.11.2016 tarih, E. 2014/1-1425, K. 2016/1039 sayılı kararı)

Öyleyse elatmanın önlenmesi davası için şunlar söylenebilir:

1.                  Bu dava malik tarafından açılmalıdır. Ancak öğretide sınırlı ayni hak sahiplerinin de (intifa hakkı sahibi gibi) bu davayı açabilecekleri kabul edilmektedir.

 

2.      Bu davada davalı kişi, mülkiyete konu eşyaya müdahalede bulunan kişidir.

 

3.                  Elatma haksız olmalıdır. Ancak davalının her durumda kusurlu hareket etmiş olması gerekmez. Yani davalı kusursuz da olsa kendisine karşı elatmanın önlenmesi davası açılabilir.

 

4.                  Elatma neticesinde malik ayrıca bir zarara uğramış ise bu zararını elatma sona erdikten sonra da talep etme hakkına sahiptir. Bu husus Borçlar Hukuku kuralları çerçevesinde ele alınacaktır.

 

5.                  Elatmanın önlenmesi davası haksız elatma devam ettiği müddetçe açılabilir. Herhangi bir süre sınırlaması yoktur, zira mülkiyet hakkından doğmaktadır. Ancak haksız müdahale son bulmuş ise bu dava açılamaz.

 

Elatmanın haksız olması demek, hukuki hiçbir haklı gerekçenin bulunmaması demektir. Bu sebeple eğer taşınmaz kiraya verilmiş ise, malik kiracıya elatmanın önlenmesi davası açamaz, zira bu müdahaleye katlanma yükümlülüğü vardır. Yine eğer bir intifa hakkı sahibi yahut geçit irtifakı sahibi söz konusu ise malik bu kişilere karşı da bu davayı açamaz, zira bu kişilerin müdahaleleri yasal bir hakka dayanmakta olup haksız değildir.

Elatmanın önlenmesi davası hangi durumlarda açılabilir?

  Bu dava taşınır olsun taşınmaz olsun herhangi bir eşyaya vaki olan ve halen devam etmekte olan saldırının önlenmesi için açılır. Buna bir çok örnek verilebilir:

1.                  Komşu parsel sahibinin/herhangi bir kişinin davacı malikin arsasına taşan bir yapı yapması, malikin taşınmazı üzerindeki ürünleri toplama, sulama borularını vs. malikin taşınmazı üzerinden/altından geçirmesi

 

2.                      Kiracının kendisine kira sözleşmesi ile bırakılan bağımsız bölümü/parseli aşarak malike ait diğer parsel/bağımsız bölümlerden yararlanması

 

3.                  İdarenin herhangi bir kamulaştırma işlemi yapmadan, intifa hakkı ya da sair bir irtifak hakkı yahut herhangi bir kira sözleşmesine dayanmadan malikin taşınmazından yol geçirmesi, boru geçirmesi, yapı inşa etmesi.

 

4.                  Paylı mülkiyet konusu taşınmazlarda paydaşın kendi payının dışında kalan alanlardan da yararlanması gibi…

 

Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu konuda Yargıtay’ın vermiş olduğu bir karara yer verelim:

 

Davacı, kayden malik olduğu … ada … parsel sayılı taşınmaza, davalıların imara aykırı şekilde yapılanmak suretiyle müdahalede bulunduklarını ileri sürerek elatmanın önlenmesi ile yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir. Davalılar, Hazine yeri olduğu zannı ile 1988 yılında gecekondu tipinde evler yaptıklarını ve halen içerisinde oturduklarını, davacı şirketin malik olduğunu bilmediklerini, beyanla davanın reddini savunmuşlardır… Hemen belirtilmelidir ki; bir şeye malik olan kimse yasaların elverdiği ölçüde o şeyi dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarruf etme hakkına sahip olur. (TMK 683/1.md.) O şeye dışarıdan gelecek olanve malikin mülkiyet hakkını kısıtlayacak her türlü tecavüzü açacağı elatmanın önlenmesi davası ile giderebileceği hususu mülkiyet hakkının tabii sonucudur. Malikin yukarıda tanımı yapılan mülkiyet hakkının üçüncü kişiler tarafından ihlalinin haksız eylem niteliği taşıyacağı da kuşkusuzdur. Çekişme konusu … ada … parsel sayılı, … m2 büyüklüğünde, fundalık niteliğindeki taşınmazın davacı şirket adına kayıtlı olduğu sabittir. Bu durumda, kayden davacının maliki bulunduğu taşınmaza davalıların haklı ve geçerli bir nedeni olmaksızın elattığı belirlenerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteminin kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 14.09.2015 tarih, E. 2014/10236, K. 2015/10685 sayılı kararı)

 

Elatmanın önlenmesine dair verilen kararda yıkım talebinin karşılanmamasının Yargıtay tarafından bozma sebebi yapıldığı bir karar örneği şu şekildedir:

 

Bozmaya uyularak asıl dava ve birleştirilen dava açısından temliken tescil istemlerinin reddine, birleştirilen dava açısından elatmanın önlenmesine, karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte; birleştirilen davada davacı’nın elatmanın önlenmesi yanında yıkım talebi de bulunmaktadır. Asıl davada davacı’nın … parsel sayılı taşınmazın … havale tarihli teknik bilirkişi raporunda ( A ) harfi ile gösterilen … m²'lik kısmına müdahalesinin bulunduğu tespit edildiğine ve bu kısma dair elatmanın önlenmesine karar verildiğine göre, bu kısmın yıkımına karar verilmeyerek muazaranın ortada bırakılması doğru değildir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 02.07.2018 tarih, E. 2017/6063, K. 2018/4977 sayılı kararı)

 Elatmanın önlenmesi davası görevli mahkeme neresidir?

 

            Elatmanın önlenmesi davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.

 

Elatmanın önlenmesi davası nasıl açılır?

 

            Elatmanın önlenmesi davası, usulüne uygun olarak hazırlanmış bir dava dilekçesi ile görevli ve yetkili mahkemeye başvurmak suretiyle açılır. Bu dava teknik pek çok bilgiye hakimiyet gerektirdiğinden bir avukatın hukuki yardımından faydalanmak, hak kayıplarına uğranılmaması bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca duruma göre el atmanın önlenmesi davası ile birlikte ecrimisil talebinde bulunulması da gerekebilir. Tüm bunlar uygulama ve mevzuata yeterince hakim, teknik detaylara dikkat eden, alanında uzman bir avukatın hukuki yardımına ihtiyaç gösterir.

 

Elatmanın önlenmesi davası ihtarname şart mıdır?

 

            Elatmanın önlenmesi davası öncesinde herhangi bir ihtarname gönderilmesi yasal olarak zorunlu değildir. Bununla birlikte maksat eşya üzerindeki haksız saldırının sonlandırılması olduğundan kimi durumlarda ihtarname yollanması dava yoluna başvurulmadan çözüm sağlanması adına faydalı olabilir. Ancak bu durumda dahi ihtarnamenin usulüne uygun ve hukuki dayanakları güçlü bir şekilde hazırlanmış olması oldukça önemlidir.

            Fakat eğer ecrimisil talebinde de bulunulacaksa kimi durumlarda bilhassa miras ortaklığı gibi elbirliği halinde mülkiyetin geçerli olduğu durumlarda adına intifadan men koşulu denen bir aşamanın yerine getirilmesi bakımından ihtarname çekilmesi şarttır. Görüldüğü gibi konu pek çok teknik detay içermekte ve bir avukatın hukuki yardımına ihtiyaç göstermektedir.

 

Elatmanın önlenmesi davasında davacı neyi ispat etmelidir?

 

Elatmanın önlenmesi davasını açan malik şu iki hususu ispat etmelidir:

 

1.      Mülkiyet hakkı bulunduğunu ispat etmelidir.

Bu husus, elatmanın önlenmesi davası (TMK; m. 683)” ile zilyetliğe dayanan saldırının sona erdirilmesi davası (TMK; m. 983)” arasındaki en önemli farktır.

Saldırının sona erdirilmesi davasında hak sahipliğini ispat şartı yoktur, sırf zilyet olmak yeterlidir. Bu sebeple o davada üstün hak iddiası dinlenmez. Örneğin dolaysız zilyet durumunda bulunan kiracı, dolaylı zilyet durumunda bulunan malike karşı bile saldırının sona erdirilmesi davasını (TMK; m. 983) açabilir.

Ama elatmanın önlenmesi davasını (TMK; m. 683) açmak için zilyet olmak yeterli değildir. Malik olmak da gereklidir.

Yargıtay 1946 tarihli bir İçtihadı Birleştirme Kararında şu açıklamalara yer vermektedir:

(896) ncı madde (Yeni TMK; m. 983) uyarınca bir gayrimenkulde zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada, şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını ileri sürerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde yargıç, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik hâlini tespit ederek tecavüzün menine karar verir. Bu karar zilyetlik hususunda muhkem kaziyye (kesin hüküm) hasıl etmez, zilyede malikiyet hakkı vermez ve diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerden başkaca dava açma hakkına dokunmaz.” (Yargıtay Tevhidi İçtihat Genel Kurulunun 9/10/1946 tarih, E. 6, K. 12 sayılı kararı)

 

2.      Devam etmekte olan saldırıyı ispat etmelidir.

Davacının devam etmekte olan saldırıyı ispat etmesi gerekli ve yeterlidir.

Eğer davalı, elatmanın haklı bir nedene dayandığını ileri sürüyorsa bu haklılık sebebini davalı ispat etmelidir. (OĞUZMAN ve diğerleri, Eşya Hukuku, s. 240)

 

Elatmanın önlenmesi davası ile istihkak davası arasındaki farklar nelerdir?

 

Elatmanın önlenmesi de istihkak davası da mülkiyet hakkından doğmaktadırlar. Ancak bu ikisi birbirinden bir çok açıdan farklıdır. Bu farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

·                    Elatmanın önlenmesi davası hem taşınırlar hem de taşınmazlar için açılır. Buna karşın istihkak davası taşınırlar için açılmaktadır. Bunun sebebi tapuya kayıtlı taşınmazlar bakımından tapu sicilinin düzeltilmesi davasının istihkak davası ile aynı işlevi görmesidir. Uygulamada da taşınmazlar üzerindeki fuzuli şâgilleri (işgalcileri) çıkarmak için elatmanın önlenmesi davası açılmaktadır.

 

·                    Elatmanın önlenmesi davasının amacı haksız saldırının sonlandırılmasıdır. Bu sebeple eğer saldırı sonlanmışsa bu dava açılamaz.

Buna karşın istihkak davasının amacı ise dolaysız zilyetliğin (eşya üzerindeki fiili hakimiyetin) yeniden tesisidir.

 Elatmanın önlenmesi davasında karar nasıl kesinleşir?

 

            Elatmanın önlenmesi davasında verilen karar istinafa ve sonrasında temyize tâbidir. Kanun yoluna başvurulması hâlinde bu aşamalar tükendikten yahut kanun yoluna başvurudan feragatten sonra karar kesinleşir. Eğer kanun yoluna başvurulmazsa yasada öngörülen iki haftalık süre sona erdikten sonra karar kesinleşecektir.

 Elatmanın önlenmesi davasında verilen kararın icrası için kararın kesinleşmesi şart mıdır?

 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun başlıklı maddesi şu şekildedir:

  “(1) İstinaf yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili 36 ncı maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına karar verilemez.

(2) Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.”

 

Benzer bir hüküm temyiz kanun yoluna ilişkin 367 nci maddede de bulunmaktadır.

 

Buna göre denilebilir ki hukuk yargılamasında kanun yoluna başvuru kural olarak kararın icra edilmesine mani değildir. Bunun istisnaları:

 

-          İcranın geri bırakılması (İİK; m. 36)

-          Kişiler hukukuna ilişkin kararlar

-          Aile hukukuna ilişkin kararlar

-          Taşınmaz mallar ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar

 

Konumuz özelinde meseleye bakacak olursak, şöyle bir üçlü ayrım yapılması gerektiği anlaşılır:

 

Eğer elatmanın önlenmesi davası bir taşınıra ilişkinse her durumda kararın icrası için kesinleşmesi gerekmez.

 

Eğer elatmanın önlenmesi davası bir taşınmaza ilişkin ise ve aynı zamanda ayni haklara ilişkin (mülkiyet, irtifak, rehin, taşınmaz yükü) bir uyuşmazlık içermiyorsa icrası için kararın kesinleşmesi gerekmez.

 

Eğer elatmanın önlenmesi davası bir taşınmaza ilişkin ise ve aynı zamanda ayni haklara ilişkin (mülkiyet, irtifak, rehin, taşınmaz yükü) bir uyuşmazlık içeriyorsa icrası için kararın kesinleşmesi gerekir.

Kamulaştırmasız el atma sebebiyle bedel talebinde bulunma ve aynı zamanda el atmanın önlenmesinin talep edilmesi mümkün müdür?

 

            İdarenin kamulaştırma yapmadan belli bir taşınmaza el atması mülkiyet hakkına ağır bir saldırı teşkil eder. Bu davalarda ne gibi bir yol izlenebileceği ile ilgili olarak Yargıtay 1956 tarihinde bir İçtihadı Birleştirme Kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın, esas itibariyle, gayrimenkulünü yola kalbeden amme hükmi şahsiyeti aleyhine meni müdahale davası açmağa hakkı olduğuna, ancak dilerse bu fiili duruma razı olarak, mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulünün bedelinin tahsilini de dava edebileceğine ve isteyebileceği bedelin de mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki bedel olduğuna 16.5.1956 tarihinde ilk toplantıda ittifakla karar verildi.(YİBBGK; 16.05.1956 tarih, E. 1956/1, K. 1956/6 sayılı kararı)

Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da görece yeni tarihli bir kararında şu açıklamalara yer vermiştir:

Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştır… Az yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız el koyma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulama da, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır… Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 15.12.2010 tarih, E. 2010/5-662, K. 2010/651 sayılı kararı     )

  • Paylaş: