İcra dosyası ne zaman ve nasıl düşer, icra dosyası zamanaşımı, işlem yapılmaması, vekalet ücreti gibi uygulamada sıkça karşılaşılan sorulara yanıt verilecektir.
İcra
takibine maruz kalmış, hakkında herhangi bir haciz işlemi uygulanmış bir çok kişi
icra mahkemeleri ve genel görevli
mahkemeler nezdinde yapmış olduğu itiraz ve şikayetlerin sonucunu beklemekte ve
çoğu zaman bu sıkıntılı süreç, pek çok kişi için oldukça yıpratıcı olmaktadır.
İcra dosyası genel olarak üç şekilde düşer;
-Zamanaşımı
-İtfa
-Takibin İptali
Kural olarak bir icra dosyası 10
yıllık sürenin dolmasıyla düşer. Bu kuralın dayanağı Borçlar Kanunundaki 10
yıllık genel zamanaşımıdır. Ancak zamanaşımı daha kısa olarak (mesela 5 yıl
olarak) öngörülen borçlar için ise 5 yıl sonunda icra dosyası zaman aşımına
uğrar.
İcra dosyasının düşmesi meselesi genel olarak zamanaşımı
bağlamında sorulmaktadır. İcra takibi kesinleştikten sonra eğer alacak zamanaşımına
uğrarsa, borçlu dilediği zaman icra mahkemesine başvurma ve takibin geri bırakılmasını
isteme hakkına sahiptir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun
ilgili düzenlemesi şu şekildedir:
“Borçlu,
takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zaman aşımına uğradığını ileri
sürecek olursa, 33 a. Maddesi hükmü kıyasen uygulanır” (İİK; m. 71/II)
“İlamın
zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları
icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri
bırakılmasına veya devamına karar verilir. Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının
kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vakı olmadığını ispat
sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası
istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder. İcranın devamına karar verilmesi halinde 33
üncü maddenin son fıkrası burada da uygulanır” (İİK; m. 33/a)
Burada önemli bir ayrım bulunmaktadır:
Eğer zamanaşımı takibin kesinleşmesinden
sonra dolmuşsa, bu itirazın belli bir süresi yoktur.
Ancak eğer zamanaşımı takibin kesinleşmesinden
önce dolmuşsa, bu itiraz ödeme emrine itiraz süresi içerisinde
ileri sürülmelidir. Bu süre de takip talebinin borçluya tebliğ edilmesinden
sonra genel haciz yolunda 7 gün, kambiyo senetlerine özgü haciz yolunda ise 5 gündür.
Bu durumda zamanaşımı süresinin ne
olduğu sorusu gündeme gelecektir. Belirtelim ki zamanaşımı süresi borcun niteliğine
göre değişiklik gösterir. Zaman aşımı süresinin ne kadar
olduğu ve zamanaşımını durduran/kesen sebepler kanunda gösterilmiştir.
Örneğin 6018 sayılı Borçlar Kanunu’nun
146’ ncı
maddesi bir genel hüküm olarak şöyle bir düzenleme içermektedir:
“Kanunda
aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.”
Bu demektir ki, takip kesinleştikten
sonra 10 yıllık zamanaşımının dolması hâlinde borçlu her zaman bu itirazı ileri
sürmek suretiyle icra takibinin geri bırakılmasını sağlayabilir ve böylece icra dosyası da kapanmış olur.
Ancak bazı borçlar bakımından borcun türüne
göre kanun daha kısa zamanaşımı süreleri öngörmüştür. Dolayısıyla bu alacaklar bakımından
o zamanaşımı süresi geçerlidir. Örneğin:
“Aşağıdaki
alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve
ücret gibi diğer dönemsel
edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri
ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta
perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların
birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri,
temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti
alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden
doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır
kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar” (TBK; m. 147)
İtfa borcun ifa edilmesi manasına
gelmektedir. Bu, ödeme
yolu ile olabileceği gibi takas, bağışlama, ibra gibi yollarla da olabilir.
Ancak şunu ifade etmek gerekir ki,
itfa için sadece asıl alacağın ödenmiş olması yetmez, asıl alacakla beraber tüm faiz ve diğer
giderlerin de karşılanmış olması gereklidir.
Burada önemli bir husus vardır:
Eğer itfa takibin kesinleşmesinden önce gerçekleşmiş ise, bu durumun mutlaka ödeme emrine itiraz yolu ile ve yasal süresi
içerisinde ifade edilmesi gerekir. Aksi takdirde takip kesinleşeceğinden takibin iptali de talep
edilemez.
Eğer itfa takibin kesinleşmesinden
sonra gerçekleşmiş ise, borçlunun
bu durumu icra dairesine bildirmesi veya itirazın iptali davasında ya da itirazın
icra mahkemesinde kaldırılmasında ileri sürülmesi gerekir.
Diyelim ki borçlu icra dairesi dışında
alacaklıya borcunu elden teslim etti. Bu durumda ne olacaktır. Bu durumda
borcun sona erdiğini elindeki belgelerle (makbuz vs.) ispat edecektir. Böyle bir belge yok ise ve alacaklı da
itfayı inkâr ederse icra takibi devam edecektir.
Bu sebeple elden ödeme yapılan durumlarda mutlaka
alacaklıdan yazılı bir belge alınması gereklidir.
Alacaklının bu belge altındaki imzayı dahi
inkar etmesi mümkün olduğundan tercihen ya banka yoluyla EFT gibi
belgelendirilebilir işlemler tercih edilmeli, ya da imzası noterlikçe onaylı belgeler
tercih edilmelidir.
Eğer icra mahkemesi takibin iptali yönünde karar verirse kararın verilmesi
ile birlikte takip durur kararın kesinleşmesi ile birlikte de tüm takip işlemleri
iptal edilir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun
71 inci maddesi şu şekildedir:
“Borçlu,
takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve ferilerinin itfa edildiğini
yahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar
edilmiş bir belge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra
mahkemesinden istiyebilir.” (İİK;
m. 71/I)
Ancak alacaklının genel yetkili
mahkemelerde borçluya alacak davası açması
mümkündür.
Borçluya karşı başlatılan icra takibi
kesinleştikten sonra alacaklının yasal süresi içerisinde haciz talebinde
bulunması gereklidir. Bu süre kanuna göre 1 yıldır. Eğer bu süre zarfında haciz talep
edilmezse “dosyanın işlemden kaldırılmasına” karar verilir.
Ancak bu durum, icra dosyasının düşmesinden
farklıdır yani dosyanın işlemden kaldırılması dosyanın bütünüyle kapandığı anlamına
gelmez. Zira alacaklının dosyayı yeniden işleme koyması mümkündür. Bunun için
belli bir süre yoktur. Ancak bu arada zamanaşımının geçmiş olması ihtimali mevcuttur, buna
dikkat edilmesi gerekir.
Eğer gerekli masraflar ödenerek dosya yeniden işleme konursa
takip kaldığı yerden devam edecektir.
Konuya ilişkin yasal düzenlemeyi de
paylaşalım:
“(Değişik
birinci fıkra:22/7/2020-7251/49 md.) Ödeme emrindeki müddet geçtikten ve borçlu itiraz etmiş ise
itirazı kaldırıldıktan sonra mal beyanını beklemeksizin alacaklı, haciz konmasını
isteyebilir. Ancak, alacaklı dilerse haciz talebinde bulunmaksızın Ulusal Yargı
Ağı Bilişim Sistemi üzerinden, bu sisteme entegre bilişim sistemleri vasıtasıyla
borçlunun mal, hak veya alacağını sorgulayabilir. Sorgulama sonunda Ulusal Yargı
Ağı Bilişim Sistemi, varsa borçlunun mal, hak veya alacağının mahiyeti ve detayı
hakkında bilgi verir ve bu durumda sistem üzerinden de haciz talep edilebilir.
Bu takdirde icra dairesi, tespit edilen mal, hak veya alacağı elektronik
ortamda haczeder. Sorgulama sonunda edinilen bilgiler hukuka aykırı olarak
paylaşılamaz. Sorgulama ve haciz işlemlerinin yürütülebilmesi için kamu kurum
veya kuruluşları ile 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 3 üncü
maddesinde tanımlanan kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar, Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi ile kendi sistemleri arasında entegrasyonu sağlar. Sorgulamanın
tür, kapsam ve sınırı ile diğer
hususlar Adalet Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
(Değişik: 6/6/1985-3222/9 md.) Haciz
istemek hakkı, ödeme
emrinin tebliği tarihinden itibaren bir sene geçmekle düşer. İtiraz veya dava halinde bunların
vukuundan hükmün katileşmesine kadar veya alacaklıyla borçlunun icra dairesinde
taksit sözleşmeleri
yapmaları halinde taksit sözleşmesinin
ihlaline kadar geçen zaman hesaba katılmaz.
Alacaklı isterse, haciz talebinin
vukuuna dair bir vesika verilir. Bu vesika hiç bir harç ve resme tabi değildir.
Haciz talebi kanuni müddet içinde yapılmaz
veya geri alındıktan sonra bu müddet içinde yenilenmezse dosya muameleden
kaldırılır.
Yeniden haciz istemek, alacaklı tarafından
vukubulan yenileme talebinin borçluya tebliğine mütevakkıftır. İlama müstenit olmayan
takiplerde yenileme talebi üzerine yeniden harc alınır. Yenileme masraf ve
harcları borçluya tahmil edilmez.” (İİK; m. 78)
Kapak hesabında belirtilen borç ödendiğinde
icra dosya kapatılır.
Borçlunun alacaklıya olan borcuna ilişkin
ödemeyi icra dairesi aracılığı ile ya
da hâricen gerçekleştirmesinin
mümkün olduğunu yukarıda belirtmiştik.
İcra daireleri aracılığı ile gerçekleştirilen
ödemelerde dosyanın derhal kapatılması gereklidir.
Bunun için borçlunun icra dairesine gitmesi ve “Dosya
Hesabı Raporu (Kapak Hesabı” almaları gereklidir. Burada belirtilen masraflar
ile birlikte borç ödendiğinde icra dosyası kapatılır.
Tarafların kendi aralarında anlaşarak
hâricen ödemeyi
gerçekleştirmeleri de mümkündür.
Bu durumda ödemeyi alan alacaklı/vekili bir dilekçe
ile durumu icra müdürlüğüne bildirerek borcun itfa edildiğini ve icra takibinin
sonlandırılmasını talep edebilirler.
Aynı şekilde alacaklı, UYAP aracılığı ile “Haricen Tahsille
Dosyanın Kapatıldığına” dair bildirimde bulunabilir. Haricen tahsil harcı ödenir
ve bu şekilde dosya kapatılmış olur.
“Yukarıdaki açıklamalara
göre, ilamlı takibe karşı paranın ödendiğine ilişkin yapılabilecek itirazlar
kanunda düzenlenmiş olup, bunlar arasında ilama karşı menfi tespit davası açılması
yer almamaktadır. Borçlu, icra emrinin tebliğinden önceki ödemeyi icranın geri bırakılması prosedürünü
işleterek ileri sürebilecek; borçlu olmadığı parayı ödemek durumunda kalan borçlu
istirdat davası açabilecek; mahkemece verilen kararın bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından bozulması durumunda da
icranın iadesini isteyebilecektir.
Bu durumda, mahkemece
yapılması gereken birleşen davada davacı vekilinin, müvekkilinin Zorunlu Mali
Mesuliyet Sigortacısı tarafından davalıya yapıldığını iddia ettiği 3.771,07 TL hakkında
araştırma yapılarak, ilgili sigorta şirketinden hasar dosyası getirtilerek asıl
davada davalı-karşı davacılar tarafından talep edilen maddi tazminat
kalemlerinin buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme
ile karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1)
numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı-karşı davacılar
vekilinin davacı-karşı davalı ... lehine hükmedilen manevi tazminata ilişkin
temyiz dilekçesinin mahkeme hükmünün kesin olması nedeniyle REDDİNE, (2) numaralı bentte
açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının
reddine, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacılar
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,” (Yargıtay 17. H.D; 17.02.2020 tarih, E. 2018/3534, K.
2020/1564 sayılı kararı)
*****
“Somut olayda alacaklı
tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2009 tarihli
2008/31 E. 2009/597 K. sayılı kararına dayalı olarak ... 1. İcra Dairesinin
2010/25 E. sayılı icra dosyası ile borçlu aleyhine ilamlı icra takibi yapıldığı,
dosyanın takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırıldığı, dayanak ilamın temyizi üzerine,
bozma kararı verildiği, mahkemece yargılamaya devam edilerek 09.01.2015 tarih,
2012/24 E. ve 2015/6 K. sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verildiği,
alacaklının ... bu dayanak ilama dayanarak bu kez ... İcra Dairesinin 2015/1234
Esas sayılı dosyasıyla takip başlatarak borçlu tarafa icra emri gönderildiği anlaşılmıştır.
Borçlu tarafından,
icra takibine konu alacağın, bozma kararından önceki ilama ilişkin olarak başlatılan, ... 1. İcra Dairesinin 03.03.2010 tarihli
ve 2010/25 E. sayılı icra dosyasında, alacaklının vekili ...'ın ... Bankası ...
Şubesi... Numaralı hesabına “... 1. İcra Dairesi
2010/25 E. numaralı dosya alacağı ibaresiyle 28.000 TL olarak 30.04.2010 tarihinde
ödendiğine ilişkin dekont örneği dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunulmuştur. Buna göre borçlunun, dayanak ilama konu borca ilişkin olarak ödeme yaptığına ilişkin banka ödeme dekontu sunarak itfa itirazında bulunmasına rağmen, mahkemece ödemenin yapıldığına dair belgelerin dosya arasında bulunmadığı gerekçesi
ile itirazın reddedilmesi doğru görülmemiştir.
O halde yukarıda izah
edildiği üzere, mahkemece, borçlunun ödeme yaptığına ilişkin itirazları değerlendirilmek suretiyle sonuca
gidilmesi gerekirken eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile hüküm tesisi
isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz
itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin
366. ve HUMK'nin 428. maddeleri
uyarınca BOZULMASINA,” (Yargıtay 12. H.D;
04/04/2019 tarih, E. 2018/12828, K. 2019/5649 sayılı kararı)
*****
“Alacaklı tarafından
borçlu aleyhine başlatılan ilamlı takipte, borçlunun sair itirazlarla, sunulan ödeme belgelerine istinaden icranın geri bırakılmasını talep ettiği,
mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda itfa sebebiyle icranın geri bırakılmasına
karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun 33. maddesinde; ''İcra emrinin tebliği üzerine borçlu
yedi gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığı
veya imhal veya itfa edildiği itirazında bulunabilir. İtfa veya imha iddiası yetkili
mercilerce re'sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde
veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle tevsik edildiği takdirde icra geri bırakılır.''
düzenlemesi mevcuttur.
Borçlunun ilam konusu
borcun ödendiğine yönelik başvurusu İİK'nun 33/1. maddesine dayalı olarak yapılmış
itfa itirazı niteliğindedir.
Somut olayda; 22/04/2016 tarihinde
takip başlatıldığı, icra emrinin borçluya 28/04/2016 tarihinde
tebliğ edildiği, borçlunun 02/05/2016 tarihinde icra emri
tebliğinden sonra icra dosyasına 7.430.00 TL ödemede bulunarak 04/05/2016 tarihinde
sair itirazlarla itfa nedeniyle icranın geri bırakılması istemiyle mahkemeye başvurduğu,
mahkemece bilirkişi raporu aldırılarak itfa nedeniyle icranın geri bırakılmasına
karar verilmişse de ödemenin icra emrinin tebliğinden sonra olduğu takip sonrası ödemenin
icra müdürü tarafından dikkate alınması gerektiğinden borçlunun takip öncesi ödemelerine ilişkin bilirkişiden ek rapor
aldırılarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi
isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının
temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun
366 ve HUMK'nun 428. maddeleri
uyarınca (BOZULMASINA)” (Yargıtay 12. H.D; 25/02/2019 tarih, E. 2018/14857,
K. 2019/2866 sayılı kararı)
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, icra iflas hukuku son derece teknik bir hukuk sahasıdır. Bu sahada yapılacak tüm başvuru, şikayet ve itirazların süresinde, doğru makama ve mümkün olduğunca açık, usulüne uygun ve net bir şekilde yapılması gereklidir.
Öte
yandan icra takibinde zaman önemli bir husustur. Bir icra dosyasını veya icra
dosyalarının süresi içinde takip etmek ve icra dosyasının düşmesini yahut
kapanmasını önlemek de ayrı bir uzmanlık gerektirir.
Hiçbir
ilginizin bulunmadığı bir senedin borçlusu, haberinizin olmadığı bir çekin
muhatabı ya da alakanızın olmadığı bir borcun mağduru olabilirsiniz. Bu yüzden
alanının uzmanı bir avukatın (icra avukatı) hukuki yardımından
yararlanmanız oldukça önemlidir.