Biz de bu yazımızda orman yangınları nedeniyle ortaya çıkan zararların tazminine ilişkin davalar hakkında bilgi vermek ve bir kısım açıklamalar yapmak istiyoruz.
Son zamanlarda ülkemizin birçok yerinde ortaya çıkan
orman yangınları, milyonlarca Türk Lirası maddi ve tarifi imkansız manevi
zararlara sebep olmuştur. Bu durum bir yığın hukuki sorun ve tartışmayı da
beraberinde getirmiştir.
Ormanların korunmasında yetki ve sorumluluğun hangi
makamda olduğu, orman yangınları sebebiyle oluşan maddi ve manevi zararları
tazmin etmenin mümkün olup olmadığı, eğer böyle bir tazminat
davası açılabilecek ise bu tür davaların hangi mahkemelerde, ne gibi bir usul
takip edilerek, ne kadar süre zarfında, kime karşı ve ne şekilde açılacağı
sıklıkla gündeme getirilir olmuştur.
Orman Yangını Bakımından ve Genel Olarak Ormanların Korunmasında Hangi Kurum/Makam Yetkili ve Sorumludur?
Ormanların korunması görevi Tarım ve Orman Bakanlığına aittir. Yani yangınların söndürülememesi ve buradaki bir ihmalden dolayı oluşan zarardan da devlet özelinde Tarım ve Orman Bakanlığı sorumludur.
Orman yangınlarına zamanında müdahale edilerek
söndürülmesi bir kamu
hizmetidir. Bu hizmetin icrası esnasında ortaya çıkan ihmal ve kusurlardan
dolayı meydana gelen zararlardan sorumluluk idareye (devlete) aittir.
Orman Yangını ve Sorumluluk
Açısından Hukuki Kurallar
Anayasanın
“Ormanların korunması ve geliştirilmesi” başlıklı 169 ucu
maddesinde şu düzenleme yer almaktadır:
“….Bütün
ormanların gözetimi Devlete
aittir.”
“Orman
idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar
veya yaptırır.
Orman sayılan
alanlar dışındaki yangınlarda ormana sirayet etme riski bulunan kırsal alan
yangınlarının söndürülmesine
imkânlar ölçüsünde
katkı sağlanır. Bu maksatla görevlendirilen personel hakkında 71 inci madde hükümleri uygulanır.
Orman
yangınlarını önlemek maksadıyla, orman yangını öncesinde ve yangın esnasında
orman idaresi ile diğer kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu, mahallin
en büyük mülki idare amiri sağlar. Kamu kurum ve kuruluşları,
mahallin en büyük mülki idare amirinin verdiği talimatları yerine getirmek ve
her türlü desteği
sağlamakla yükümlüdür.
Yangın söndürme çalışmalarına fiilen
katılan resmi ve özel
her türlü aracın akaryakıt giderleri Orman Genel Müdürlüğünce karşılanır.
Orman
yangınlarıyla mücadelede gönüllülerden
de faydalanılır. Gönüllülerin
yangına ulaşımı ile yangın söndürmeye
yarayacak aletleri ve giyecekleri, Devlet ormanlarında orman idaresi, diğer
ormanlarda ise sahipleri tarafından karşılanır. Yangına katılan personel ve gönüllülerin iaşe giderleri yangın söndürme faaliyetleri süresince
orman idaresi tarafından karşılanır.
Bu Kanuna göre izne konu edilen Devlet
ormanlarında izin sahipleri, hususi ve hükmi şahsiyeti haiz amme müessesesine
ait ormanlarda ise sahipleri, orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesi ile ilgili her türlü tedbiri almakla
yükümlüdürler.” (6831 S.K; m. 69)
Ayrıca 10.07.2018
tarih ve 30474 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde;
“(1)
Tarım ve Orman Bakanlığının görev ve yetkileri şunlardır:
….
ç) Ormanların
korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, ıslahı ve bakımı, çölleşme ve
erozyonla mücadele, ağaçlandırma ve ormanla ilgili mera ıslahı konularında
politikalar oluşturulması amacıyla çalışmalar yapmak” (m. 410) düzenlemesi
ile ormanların korunması konusunda görev ve yetki Tarım ve Orman Bakanlığına bırakılmıştır.
Anılan yasal
düzenlemelerin bir arada değerlendirilmesinden çıkan sonuç; ormanların
korunması ve orman yangınlarının önlenmesi
görevinin merkezi idareye
(Tarım ve Orman Bakanlığına) ait olduğudur. Kamu hukukunda yetki ve
sorumluluğun paralel olarak düzenlendiği hususu da göz önüne alındığında;
kamusal nitelikte olduğu konusunda herhangi bir kuşku bulunmayan bu hizmetin
yerine getirilmesi esnasında kişilerde meydana gelebilecek zararlar hususunda
yetkili ve görevli idarenin
sorumlu olacağı konusunda herhangi bir tereddüt yoktur.
Orman yangınlarından dolayı zarara uğraması kişiler ve zararları şu şekilde sınıflandırılabilir:
1- Orman
yangınlarından dolayı doğrudan can ve mal kaybına uğrayan kişilerin zararları
(tüm maddi kayıplar ve yasal faizi ayrıca manevi tazminat vb. )
2- Orman
yangınlarına müdahale edilmesi sürecinde gönüllü olarak hizmet etmiş
kişilerin maruz kaldığı zararlar (tüm maddi kayıplar, bedensel hasar, işgücü
kaybı ve manevi tazminat vb.)
3- Orman görevlilerinin yangına müdahale
esnasında maruz kaldıkları zararlar((tüm maddi kayıplar, bedensel hasar, işgücü
kaybı ve manevi tazminat vb.)
Şimdi bu zararları
ayrı başlıklar halinde ele alalım.
Orman Yangını Nedeniyle Açılacak Dava: Tam Yargı
Davası
·
Tam yargı davası
açılmadan önce, ilgililer Tarım ve Orman Bakanlığına eylemi ve zararı öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl içerisinde yazılı başvuru
yapmalıdırlar. İlgililer bu başvuruda maruz kaldıkları zararı belgelendirerek
haklarının yerine getirilmesini isteyeceklerdir.
·
Eğer bu talep kısmen/tamamen reddedilirse,
red cevabının tebliğinden
itibaren 60 gün içerisinde tam yargı davası açılabilir.
·
Eğer talebin yapıldığı tarihten itibaren 30 gün içerisinde bakanlık
herhangi bir cevap vermeyip de suskun kalırsa, 60 günlük dava açma
süresi bu 30 günün
bitiminden itibaren başlar.
·
Bu dava, idare mahkemelerine usulüne
uygun olarak yazılacak bir dilekçe ile açılır.
-Yangın nedeniyle maddi ve manevi zarar gören
vatandaşlar veya yabancılar
-Yangına müdahale nedeniyle gönüllü hizmet etmiş ve
zarara uğramış kişiler
-Yangına müdahale nedeniyle zarar gören kamu görevlileri
(itfaiye görevlileri, Tarım Bakanlığı görevlileri, belediye çalışanı, polis,
asker vs.)
Şimdi bu durumu daha yakından inceleyelim;
a) Orman yangınlarından dolayı
doğrudan can ve mal kaybına uğrayan kişilerin zararları (sıradan vatandaşlar ve
yabancılar) neye göre kaşılanır?
Bu kişiler bakımından idarenin sorumluluğu bir kusur
sorumluluğudur. İdare hukuku öğretisinde buna "hizmet kusuru"
denmektedir.
Hizmet kusuru, idarenin yürüttüğü bir hizmetin
kurulmasında, düzenlenmesinde ya da işleyişindeki bozukluğu ifade etmektedir.
İdarenin istihdam ettiği kamu görevlileri kusurlu
olsa da olmasa da eğer hizmetin kuruluş, düzenleniş ve işleyişinde bir bozukluk
veya aksaklık söz konusu ise hizmet kusuru var
demektir. Özetle hizmet kusurunun belli bir kamu görevlisine irca edilmesi veyahut kişiselleştirilmesi gerekli değildir.
(Metin GÜNDAY; İdare Hukuku, 2004, s. 330-331)
Buna göre idare,
üstlenmiş olduğu hizmetin kötü işlemesinden,
geç işlemesinden yahut hiç işlememesinden ötürü ortaya çıkacak zararlardan sorumlu tutulacaktır.
İdarenin hizmet kusurundan dolayı sorumlu
tutulabilmesi için ortada bir “idari davranış”, “zarar” ve bu ikisi arasında kurulabilecek bir “nedensellik bağı”
bulunmalıdır. “İdari davranış”, idarenin ihmalî davranışından da kaynaklanıyor
olabilir. Bununla birlikte öyle durumlar
vardır ki, “idarenin davranışı” ile ortaya çıkan “zarar” arasındaki “nedensellik bağı” kesilir. Bu durumlarda idarenin
sorumluluğundan söz edilemez. Özellikle yangın,
deprem, sel gibi önceden öngörülmesi ve önlenmesi
mümkün olmayan tabiî afetler bunlar arasındadır. Bu
sebeplere “mücbir sebepler” denmektir ve öngörmesi hiç de zor değildir ki, idare orman
yangınlarından ötürü kendisine açılacak davalarda “mücbir sebep” savunmasına
dayanacaktır.
Ancak nedensellik bağının kesilmesi için, yani
idarenin ihmalinden kaynaklanan zararlardan ötürü sorumluluğunun ortadan kalkması için, söz konusu mücbir sebebin idarenin ortaya koymuş olduğu büyük bir dikkat
ve özenle dahi önlenmesi mümkün olmayan bir nitelik arz etmesi gerekir.
Türkiye’de meydana gelen orman yangınlarına gelecek olursak
durumun hiç de öyle olmadığı görülmektedir. Dünyada emsallerine sıkça rastlandığı üzere, orman
yangınlarında devletler yangın söndürmek için görevlendirilmiş özel uçaklar, özel ekipmanlar ve eğitimli görevlileri hazır
bulundurmaktadırlar.
Böylece olası bir
yangın durumunda söz konusu idari imkanlar ivedilikle
harekete geçirilmekte ve felaketin boyutu mümkün olduğunca azaltılmaktadır.
İşte ancak bu gibi durumlarda, yani mümkün olan en
kısa sürede
müdahale edilip tüm imkanlar seferber
edilmesine rağmen ortaya çıkan zararlar bakımından mücbir sebebe dayanılabilir.
Oysa kamuoyuna
yansıdığı kadarıyla Türkiye'de gerçekleşen orman yangınları bakımından Tarım ve
Orman Bakanlığı'nın böyle bir hazırlığının bulunduğu,
yangın söndürme uçaklarını
ivedilikle ve sorunsuz olarak görevlendirdiği görülmemiştir.
Yine 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yer alan “Orman
yangınlarını önlemek maksadıyla, orman yangını öncesinde ve yangın esnasında
orman idaresi ile diğer kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu,
mahallin en büyük mülki idare amiri sağlar” (m. 69/III) hükmü uyarınca yangının söndürülme sürecinde kamu görevlileri arasındaki işbirliği ve koordinasyonun sağlanması mahallin en
büyük mülki amirine yüklendiği cihetle ortaya çıkan koordinasyonsuzluk
manzarasının sorumlusunun da merkezi idare olması gerekir.
Bu sebeple her
ne kadar yangınların ortaya çıkış süreci konusunda doğrudan idareye
atfedilebilecek bir kusur olmasa da, söz konusu
zararın ivedi bir müdahale ile ve fazla yaygınlaşmadan giderilmesi mümkün
olduğu halde, kimi yerlerde hizmetin oldukça geç işlemesi, kimi yerlerde ise
hizmetin hiç işlememesi sebepleriyle hizmet kusurunun ortaya çıktığı son derece
açıktır.
Bu sebeple yaşanan orman yangınları sebebiyle can ve
mal kaybına uğrayan vatandaşların idareye karşı hizmet kusuruna dayanan “tam yargı davası” açma
hakları bulunmaktadır. Öyleyse biraz da tam yargı davasının nasıl açılacağı,
şartları ve süresi hususlarına temas
edelim.
b) Orman yangınlarına müdahale edilmesi sürecinde gönüllü olarak hizmet etmiş kişilerin maruz kaldığı zararlar neye göre karşılanır?
Orman yangınları, kontrol altına alınmaları oldukça güç tabiî afetlerdendir. Bu sebeple
idare söz konusu yangınlara müdahale etmek bakımından her ne
kadar gerekli ve yeterli teçhizatları her durumda hazır bulundurmak
mecburiyetinde ise de yangının kapsam ne derecesi kimi durumlarda gönüllülerin desteğine de ihtiyaç gösterebilir. Bunu öngören kanun koyucu 6831 sayılı Orman Kanunu’na bir hüküm getirmek suretiyle gönüllülerin de orman yangınlarına müdahale sürecinde yardımcı olabileceğini düzenlemiştir.
“Orman
yangınlarıyla mücadelede gönüllülerden de faydalanılır. Gönüllülerin yangına ulaşımı ile yangın söndürmeye yarayacak aletleri ve
giyecekleri, Devlet ormanlarında orman idaresi, diğer ormanlarda ise sahipleri
tarafından karşılanır. Yangına katılan personel ve gönüllülerin iaşe giderleri yangın söndürme faaliyetleri süresince
orman idaresi tarafından karşılanır.” (m.
69/V)
Bununla
birlikte söz konusu gönüllülerin yangını
söndürme sürecinde maruz kalabilecekleri bedensel ve mal
varlığına ilişkin zararlardan ötürü idarenin ne
gibi bir sorumluluğunun söz konusu olacağı
hususunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu konuda da bir kısım
açıklamalarda bulunmak gerekir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki kimi durumlarda kusursuz da
olsa idarenin sorumluluğu cihetine gidilebilmektedir. İdare hukuku öğretisinde
adına “ tehlike (risk)
ilkesi” denen bir ilke uyarınca, tehlike ortaya çıkarma ihtimali oldukça fazla
olan idari faaliyetler sebebiyle meydana gelen zararlarda -herhangi bir kusur
şartı aranmaksızın- idare sorumlu tutulur. Hatta bu durumlarda idare tehlikenin
önlenmesi için gereken her
türlü özeni göstermiş dahi
olsa sorumluluktan kurtulamaz.
Bu ilke genel olarak “idarenin tehlikeli
faaliyetleri” ve “risk
içeren araç ve gereçleri” ile “mesleki risk içeren
faaliyetleri” çerçevesinde gündeme gelir. Orman yangınlarının söndürülmesi sürecinde görev alan gönüllüler, her ne kadar kamu görevlisi olmasalar da yasa gereği
(6831 S.K; m. 69/V) idari bir hizmetin yürütülmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu
nedenle idarenin tehlikeli faaliyetlerinden olduğu kuşkusuz bulunan yangın söndürme işlemi esnasında maruz
kaldıkları zararlardan ötürü
idare kusursuz olarak sorumlu tutulabilecektir. Yine bu esnada kullanılan
itfaiye araçları, arazöz,
yangın söndürme hortumları,
yangın söndürme tüpü gibi teknik araçların sebebiyet
verdiği zararlar bakımından da aynı husus geçerlidir. İdare bu durumlarda
ortaya çıkan zararlardan ötürü
kusursuz sorumlu tutulmak gerektir.
İdarenin kusursuz sorumlu tutulduğu hallerde tazminat
sorumluluğu tam yargı davası açılması sürecine ilişkin açıklamalarımıza
paralellik gösterir. Bu
sebeple bir üst başlıkta tam yargı davasının açılış sürecine ilişkin madde
madde ifade ettiğimiz açıklamalar burada da aynen geçerlidir.
Burada ayrıca bir
hususu da ifade etmek gerekir ki yangın söndürme sürecine şahsi araçları ile destek veren kişilerin her türlü
akaryakıt giderlerinin de idare tarafından karşılanması gereklidir:
“Yangın
söndürme çalışmalarına
fiilen katılan resmi ve özel
her türlü aracın akaryakıt giderleri Orman Genel Müdürlüğünce karşılanır.”
(6831 s.k; m. 69/IV)
c) Orman görevlilerinin yangına müdahale esnasında maruz kaldıkları zararlar neye göre karşılanır?
Orman görevlilerinin
yürüttükleri kamusal görev, “mesleki
risk” içermektedir. Bir üst başlıkta ifade ettiğimiz üzere idarenin mesleki
risk içeren faaliyetleri sebebiyle ortaya çıkan zararlar “tehlike
ilkesi” uyarınca idarenin kusursuz sorumluluğu sonucunu doğurur. Bu açıdan
yangın söndürme sürecinde
orman görevlilerinin maruz
kaldığı zararlar için de idarenin kusursuz sorumlu olduğu her türlü tartışmadan uzaktır.
Bununla birlikte 6831 sayılı kanunun 71 inci maddesi, tazminata ilişkin özel bir düzenleme içermektedir. Söz konusu yasal düzenleme şu şekildedir
“Orman yangınlarını söndürme çalışmalarına bilfiil katılmış olanlardan;
a) Ölenlerin kanuni mirasçıları ile yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malûl olanlara, ek gösterge dahil en yüksek devlet memuru brüt aylığının yüz katı tutarında,
b) Diğer engelli hâle gelenlere engellilik derecesine göre (a) bendindeki tutarın % 25'inden % 75'ine kadar bir tutarda,
c) Engellilik derecelerine girmeyecek şekilde yaralananlara, toplam ödeme tutarı (a) bendindeki tutarın % 20'sini geçmemek ve ödemesi ayda bir yapılmak üzere, iş göremezlik halinin devam ettiği her gün için 2500 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda,
Tazminat ödenir. Bu ödemeler damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.
Devlet memuru olup da engelli hâle gelen veya ölenler hakkında genel hükümler uygulanır. Ayrıca, bu memurlar (c) bendi hariç olmak üzere birinci fıkra hükmünden de yararlanırlar.
Birinci fıkranın (a) bendi esaslarına göre tespit edilen tazminatın kanunî mirasçılara intikalinde; ölenin eş ve füruu veya yalnızca füruu ile içtima eden ve ölüm tarihinde sağ olan ana ve babasının her birine ayrı ayrı olmak üzere % 15 tutarındaki kısmı verildikten sonra kalanı içtima eden diğer mirasçılara ödenir. Diğer hallerde miras hükümleri uygulanır. Ancak ana veya babaya verilen tazminat çocukların her birine ödenen tazminattan fazla olamaz.
Bu madde hükümlerine göre ödenecek tazminat, maddî ve manevî zararların karşılığıdır. Yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak idarenin ödemekle yükümlü tutulacağı tazminatın hesabında, bu madde hükümlerine göre ödenen tazminat göz önünde tutulur.
Orman yangınlarını söndürme çalışmalarında yaralanan, engelli hâle gelen ve hastalananların hastanelere nakli ve tedavi masrafları orman idaresince karşılanır.
Bu madde hükümlerine göre ödenecek tazminattan yararlanacakların tespit usulü, engellilik dereceleri itibariyle uygulanacak tazminat oranları, ödemeye ilişkin esas ve usuller ile uygulamaya ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir.” (6831 S.K; m. 71)
Söz konusu yönetmelikte “Orman Yangınlarını
Söndürme Çalışmaları”
kavramının “Ormanlarda veya ormanlara dört kilometre mesafedeki diğer açık
alanlarda çıkıp ormana sirayet ihtimali olan yangınların söndürülmesi amacıyla, ihbarın alındığı
andan itibaren ilk hareket yerine dönünceye kadar bilfiil yapılan ulaşım, yangına müdahale, söndürme ve soğutma çalışmalarının
tümünü” ifade eder biçimde tanımlandığına dikkat etmek gerekir. (Yön. m. 4)
Orman yangınları sebebiyle idare aleyhine açılacak
tazminat davaları idare hukukunun temel ilkelerine ve bu konuda ortaya konulmuş
yargısal içtihatlara ayrıca öğretide yer alan görüşlere tam bir vukufiyet gerektirir. Bu yönüyle oldukça teknik bir konudur.
Ayrıca idari yargılama usulü teknik detayların son
derece yoğun ve önemli olduğu, en küçük bir hatanın
dahi önemli hak kayıplarına sebep olabildiği incelikli bir
başvuru sürecini gerektirir.
Bu sebeplerle idare hukuku alanında uzman nitelikli bir idare avukatı yardımına başvurmak, hak kayıplarının önlenmesi bakımından faydalı olacaktır.