Boşanmada Mal Paylaşım Davası Nasıl Açılır? Boşanma kararı eşler hakkında önemli hukuki sonuçları bulunan bir müessesedir. Boşanma ile birlikte kişilerin sadece medeni durumu değişmiş olmaz. Aynı zamanda müşterek çocukları üzerindeki velayet yetkisi de düzenlenir. Bunun yanında eşlerden birine nafaka gibi mali yükümlülüklerin yüklenmesi de söz konusu olur. Boşanmanın önemli sonuçlarından birisi de evlilik sürecinde edinilmiş olan kazanımlar ve bunun neticesinde eşlerin malvarlıklarının nasıl paylaştırılacağı sorunudur.
Bu sorun eşlerin tâbi oldukları mal rejimine göre çözümlenecektir.
Eşler kendi aralarında yapacakları bir sözleşme ile yasada öngörülen mal rejimlerinden birisini seçebilecekleri gibi (seçimlik mal rejimi), böyle bir sözleşme yapma yoluna gitmeyerek kanunun esas mal rejimi olarak kabul etmiş olduğu edinilmiş mallara katılma rejimini (yasal mal rejimi) de benimseyebilirler. Uygulamada yaygın görülen de yasal mal rejimine tâbi olmaktır. Bu sebeple bu yazıda ele alacağımız mal paylaşımı konusu yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi ile sınırlı olacaktır.
Mal rejimlerinin tasfiyesi (yani mal paylaşımı) bir çok sebeple ortaya çıkabilir. Bunlar arasında eşlerden birinin ölümü, sözleşme ile başka bir mal rejiminin seçilmesi, hakim kararı ile mal ayrılığı rejimine geçilmesi, evliliğin iptali ve boşanma sayılabilir. Biz bu yazımızda boşanma sebebiyle gerçekleşen mal paylaşımını ele alacağız.
Bununla birlikte yasada belirtilen mal rejimlerinin tamamını ismen belirtmenin faydalı olacağını düşünüyoruz:
- Edinilmiş mallara katılma rejimi (Yasal mal rejimi- m. 218-241)
- Mal ayrılığı rejimi (m. 242-243)
- Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi (m. 244-255)
- Mal ortaklığı rejimi (m. 256-281)
Mal rejimi sözleşmesi nedir?
Evlenecek çiftler dilerlerse kendi aralarında mal paylaşımı konusunda herhangi bir sözleşme yapmaz ve yasal mal rejimine tâbi olurlar. Bu yaygın bir tercihtir. Ancak bazı eşler evlenmeden önce ya da evlendikten sonra kendi aralarında anlaşarak bir sözleşme yapmak suretiyle diğer yasal mal rejimlerinden birisini seçmeyi tercih edebilirler. Diğer mal rejimlerini aynen seçebilecekleri gibi yasada izin verilen ölçülerde değişiklik yapma imkanına da sahiptirler.
İşte eşlerin kendi aralarında yapmış oldukları ve mal paylaşım esaslarını belirledikleri bu sözleşmelere mal rejimi sözleşmesi denir. Bu sözleşmeleri yapmak için ayırt etme gcüne sahip olmak şarttır. Küçükler ve kısıtlılar ancak yasal temsilcilerinin rızası ile bu sözleşmeyi yapabilirler. Mal rejimi sözleşmeleri bakımından yasa belli bir şekil şartı da öngörmüştür. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili düzenlemesi şu şekildedir:
“Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Ancak, taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler.
Mal rejimi sözleşmesinin taraflarca ve gerektiğinde yasal temsilcilerince imzalanması zorunludur.” (TMK; m. 205)
Boşanmada mal paylaşımı ne zaman yapılır?
Öncelikle ifade etmek gerekir ki mal rejiminin tasfiyesi için boşanma kararının kesinleşmiş olması şarttır. Ancak karar kesinleştikten sonra rejim kesinleşme tarihinden itibaren değil dava tarihinden geçerli olmak üzere tasfiye edilecektir.
“Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.” (TMK; m. 225/II)
Diyelim ki eşler boşanma davası ile birlikte mal paylaşımını da dava konusu yapmış olsunlar. Bu durumda mahkeme mal paylaşımı talebi yönünden davayı ayırıp boşanma ve diğer konuları karara bağladıktan sonra, kararın kesinleşmesini müteakip mal paylaşımına ilişkin davayı çözümleyecektir.
Boşanmada mal paylaşımı nasıl yapılır?
Boşanmada mal paylaşımı eşlerin kendi aralarında seçmiş oldukları mal rejimi esaslarına göre yapılır. Eğer böyle bir seçim söz konusu değilse, yasal mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma rejimi” eşler arasında geçerli kabul edileceğinden mal paylaşımı da bu rejimin esaslarına göre belirlenecektir. Başta da belirttiğimiz üzere biz bu yazımızda mal paylaşımını yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimini esas alarak yapacağız.
Evlilik müddetince eşlerin malvarlıklarında bir kısım artışlar, eksilişler olur. Evlilik sona erdiğinde kişisel mallar ayrılarak geriye kalan edinilmiş mallar üzerinden gereken denkleştirmeler yapılır ve “artık değer” bulunur. Bu artık değer eşler arasında yarı yarıya bölüştürülür. İşte her bir eşe düşen bu yarım hisseye “katılma alacağı” denir. Bu hak evlilik müddetince beklemededir. Ancak mal rejiminin sona ermesi ile birlikte bir alacak hakkına dönüşür. İşte bu alacak hakkının somutlaştırılması bakımından mal rejimi tasfiyesi denen bir sürecin gerçekleştirilmesi gerekir.
Bu paylaşım tarafların kendi aralarında anlaşması ile gerçekleşebileceği gibi tarafların açacakları “mal rejiminin tasfiyesi davası” ile de gerçekleşebilir.
Mal rejiminin tasfiyesi davası esasen boşanma kararı kesinleştikten sonra açılabilir. Ancak eğer boşanma davası ile birlikte mal rejimi tasfiyesi de talep edilmişse, bu talep bakımından dosya ayrılacağından mahkeme tarafından bu davaya ancak boşanma kararının kesinleşmesi üzerine bakılabilir.
Şimdi tasfiye sürecine yakından bakalım:
- Öncelikle her bir eş diğer eşin zilyetliğinde (fiili hakimiyetinde) bulunan kendi malını geri alır. Bu malın kişisel mal mı yoksa edinilmiş mal mı olduğuna bu aşamada bakılmaz. Kimin mülkiyetinde olduğu belirlenemeyen mallar paylı mülkiyetli sayılır.
- Her eşte bulunan mallar, “edinilmiş mal” ve “kişisel mal” olarak ikiye ayrılır. Bu ayrım yapılırken TMK hükümleri dikkate alınır. Buna göre:
- Edinilmiş mallar
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Edinilmiş mallar” başlıklı 219 uncu maddesi şu şekildedir:
“Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
- Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
- Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
- Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
- Kişisel mallarının gelirleri,
- Edinilmiş malların yerine geçen değerler.”
- b) Kişisel mallar
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 220 nci maddesi şu şekildedir:
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
- Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
- Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
- Manevî tazminat alacakları,
- Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
Ayrıca yasa bazı karinelere yer vermiştir. Dolayısıyla malların ait olduğu kategorinin belirlenmesi bakımından bu esaslar dikkate alınmalıdır:
“Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.
Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.” (TMK; m. 222)
- Mallar, kişisel mal ve edinilmiş mal olarak ikiye ayrıldıktan sonra maddi değerleri belirlenir.
Şu kalemler kişisel mal olarak hesaba katılır:
“Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.” (TMK m. 228/2)
Şu kalemler edinilmiş mal olarak hesaba katılır:
“Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:
- Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
- Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.” (TMK m. 229)
Şu esas dahilinde kişisel mallar ve edinilmiş mallar arasında bir denkleştirme yapılır:
“Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir. Her borç, ilişkin bulunduğu mal kesimini yükümlülük altına sokar. Hangi kesime ait olduğu anlaşılamayan borç, edinilmiş mallara ilişkin sayılır. Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine veya mal daha önce elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.” (TMK m. 230)
- Tüm ekleme, çıkarma ve denkleştirmeler yapıldıktan sonra “artık değer” belirlenir.
“Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.” (TMK; m. 231)
- Daha sonra bu artık değer üzerinde her bir eş yarı oranında hak sahibi olur.
“Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir. Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” (TMK; m. 236)
Katılma alacağı nasıl ödenir?
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun konuya ilişkin hükümleri incelendiğinde katılma alacağının nakden yahut ayın olarak ödenebileceği, bu ödemenin duruma göre ertelenebileceği, bu süre zarfında faiz işletilebileceği ve güvene talep edilebileceği anlaşılmaktadır:
“Katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir. Aynî ödemede malların sürüm değeri esas alınır; bir mesleğin icrasına ayrılmış birimler ile işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir.
Katılma alacağının ve değer artış payının derhâl ödenmesi kendisi için ciddî güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir.
Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür; durum ve koşullar gerektiriyorsa ayrıca borçludan güvence istenebilir.” (TMK; m. 239)
Katılma alacağına ilişkin olarak belli bir zamanaşımı süresi mevcut mudur?
Öğretide bu konuda tartışmalar bulunmakla birlikte Yargıtay uygulamasına göre mal rejiminin tasfiyesi ve değer artış payına ilişkin davalar mal rejiminin sona ermesinden itibaren on yıllık bir zamanaşımı süresine tâbidir. Konuya ilişkin bir Hukuk Genel Kurulu kararı şu şekildedir:
“B.K.’nun 125.maddesindeki “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.265; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.36).
B.K.’nun 125’inci maddesi, sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir
ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.266; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.42).
Diğer taraftan, eşler arasındaki borç ilişkilerinin dava ya da takip yoluyla çözümlenmesinin, evlilikte bulunması gereken karşılıklı güven, saygı ve sevgi duygularını olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünen Yasa koyucu, evlilik süresince eşlerin birbirlerindeki alacakları hakkında zamanaşımının işlemeyeceğini kabul etmiştir (Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.333).
Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.’nun “Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler” başlığı altında 132.maddenin 1.fıkrasının 3.bendinde aynen; “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir.
Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.’nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.’nun 125.maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava (bütün alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir.
Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.’nun 132.maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.
Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir.
O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.’nun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.” (Yargıtay HGK. 05.05.2010 tarih ve E. 2010/8-231, K. 2010/255 sayılı kararı)